WebOgrafya | Webin Coğrafyası.
Hz. Osman Hayatı Uyeoll10
Sitemizi Firefox İnternet Tarayıcısıyla Daha İyi Görebilirsiniz.
Mozilla Firefox 3.6 Download
Sitemizden Yararlanmak İçin Üye Olun Yada Giriş Yapın.
WebOgrafya | Webin Coğrafyası.
Hz. Osman Hayatı Uyeoll10
Sitemizi Firefox İnternet Tarayıcısıyla Daha İyi Görebilirsiniz.
Mozilla Firefox 3.6 Download
Sitemizden Yararlanmak İçin Üye Olun Yada Giriş Yapın.
WebOgrafya | Webin Coğrafyası.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
WebOgrafya | Webin Coğrafyası.

Türkiye'nin Paylaşımcı Forumu
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap


 

 Hz. Osman Hayatı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Da®kAngéLs
Felix F. | Bendeki Sen
Felix F. | Bendeki Sen
Da®kAngéLs


Mesaj Sayısı : 1302
Tecrübe Puanı : 3627
Kayıt tarihi : 05/01/10
Yaş : 30
Nerden : Geldim Ben Buraya?
Ruh Hali : Hz. Osman Hayatı Saldir10
Reklam : Hz. Osman Hayatı 2usehia

Hz. Osman Hayatı Empty
MesajKonu: Hz. Osman Hayatı   Hz. Osman Hayatı EmptyCuma Mayıs 07, 2010 12:07 pm

Osman b. Affân b. Ebil-As b. Ümeyye b. Abdi'ş-Şems b. Abdi Menaf
el-Kureşî el-Emevî; Raşid Halifelerin üçüncüsü. Ümeyyeoğulları ailesine
mensup olup, nesebi beşinci ceddi olan Abdi Menaf'ta Resulullah (s.a.s)
ile birleşmektedir. Fil olayından altı sene sonra Mekke'de doğmuştur.
Annesi, Erva binti Küreyz b. Rebia b. Habib b. Abdi Şems'tir.
Büyükannesi ise Resulullah (s.a.s)'ın halası Abdülmuttalib'in kızı
Beyda'dır. Künyesi, "Ebû Abdullah'tır. Ona, "Ebu Amr" ve "Ebu Leyla" da
denilirdi (İbnul-Hacer el-Askalânî, el-İsabe fi Temyîzi's-Sahabe, Bağdat
t.y., II, 462; İbnül Esîr, Üsdül-Ğâbe, III, 584-585; Celaleddin Suyûtî,
Târihul-Hulefâ, Beyrut 1986, 165).

Resulullah (s.a.s) risaletle görevlendirildiğinde Osman (r.a) otuz dört
yaşlarındaydı. O, ilk iman edenler arasındadır. Ebû Bekir (r.a),
güvendiği kimseleri İslâma davette yoğun gayret göstermekteydi. Onun bu
çalışmaları neticesinde, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebi Vakkas, Zübeyr
b. Avvâm, Talha b. Ubeydullah ve Osman b. Affân iman etmişlerdi. Hz.
Osman, cahiliyye döneminde de Hz. Ebû Bekir'in samimi bir arkadaşı idi
(Siretu İbn İshak, İstanbul 1981,121; Üsdü'l-Gâbe, aynı yer; Askalanî,
aynı yer).

Hz. Osman, iman ettiği zaman bunu duyan amcası Hakem b. Ebil-Âs onu
sıkıca bağlayarak hapsetmiş ve eski dinine dönmezse asla serbest
bırakmayacağını söylemişti. Hz. Osman (r.a) ebediyyen dininden
dönmeyeceğini söyleyince, kararlılığını gören amcası onu serbest
bırakmıştı (Suyûtî, 168). Peşinden o, Resulullah (s.a.s)'ın kızı Rukayye
ile evlenmişti. Bazı tarihçiler bu evliliğin Peygamber'in risaletle
görevlendirilmesinden önce olduğunu kaydederler (Suyûtî, a.g.e., 165).

Mekkeli müşriklerin iman edenlere yönelttikleri baskı ve işkenceler
yoğunlaşıp çekilmez bir hal alınca, Resulullah (s.a.s), ashabına
Habeşistan'a hicret etmeleri tavsiyesinde bulunmuştu. Hz. Osman'ın
Habeşistan'a ilk hicret edenler arasında olduğu hakkında kaynaklar
ittifak halindedirler. İbn Hacer birçok sahabiye dayandırarak Hz.
Osman'ın, eşi Rukayye ile birlikte Habeşistan'a hicret eden ilk kimse
olduğunu kaydetmektedir (İbn Hacer, aynı yer). Mekkelilerin iman
ettiklerine dair yanlış bir haberin Habeşistan'a ulaşmasıyla birlikte
muhacirlerden bir bölümü Mekke'ye geri dönmüştü. Hz. Osman da geri
dönenler arasındaydı. Ancak onlar kendilerine ulaşan haberin asılsız
olduğuna şahit olduklarında tekrar Habeşistana gitmek için yola
çıktılar. Hz. Osman, hareket etmeden önce Resulullah (s.a.s)'e şöyle
demişti: "Ya Resulullah! Bir defa hicret ettik. Bu Necaşi'ye ikinci
hicretimiz oluyor. Ancak siz bizimle değilsiniz". Resulullah (s.a.s)
ona; "Siz ALLAH'a ve bana hicret edenlersiniz. Bu iki hicretin tamamı
sizindir" karşılığını vermişti. Bunun üzerine o; "Bu bize yeter ya
Resulullah" dedi (İbn Sa'd, Tabakatül-Kübra, Beyrut t.y., I, 207).

Hz. Osman (r.a), ikinci olarak hicret ettiği Habeşistan'da bir müddet
kaldıktan sonra Mekke'ye geri döndü. Resulullah (s.a.s), Medine'ye
hicret etmekle emrolunduğunda, Hz. Osman diğer müslümanlarla birlikte
Medine'ye hicret etti. O, Medine'ye ulaştığı zaman Hassan b. Sabit'in
kardeşi Evs b. Sabit'e konuk olmuştu. Bundan dolayı Hassan, onu çok
severdi (İbnül-Esîr, Üsdül-Gâbe, 585; İbn Sa'd, a.g.e., 55-56).

Bir yahudinin mülkiyetinde olan Rume kuyusunu yirmi bin dirheme satın
alarak bütün müslümanların istifadesine sunmuştu. Bu kuyunun müslümanlar
için ne kadar önemli olduğu Resulullah (s.a.s)'in şu sözünden
anlaşılmaktadır: "Rume kuyusunu kim açarsa, ona Cennet vardır" (Buharî,
Fezailu'l-Ashab, 47).

Hz. Osman, hanımı Rukayye ağır hasta olduğu için, Resulullah (s.a.s)'in
izniyle Bedir savaşından geri kalmıştı. Rukayye ordu Bedir'de bulunduğu
esnada vefat etmiş, müslümanların zaferinin müjdesi Medine'ye ulaştığı
gün toprağa verilmişti. Fiili olarak Bedir'de bulunmamış olmakla
birlikte Resulullah (s.a.s) onu Bedir'e katılanlardan saymış ve
ganimetten ona da pay ayırmıştı (Üsdül-Gâbe, III, 586; Suyutî, a.g.e.,
165; H.İ.Hasan, Tarihu'l-İslâm, I, 256).

Hz. Osman Bedir savaşı hariç, müşriklerle ve İslâm düşmanlarıyla yapılan
bütün savaşlara katılmıştır.

Rukayye'nin vefat edişinden sonra Resulullah (s.a.s), Hz. Osman'ı diğer
kızı Ümmü Gülsüm ile evlendirdi. Hicretin dokuzuncu yılında Ümmü Gülsüm
vefat ettiğinde Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştu: "Eğer kırk tane
kızım olsaydı birbiri peşinden hiç bir tane kalmayana kadar onları
Osman'la evlendirirdim" ve yine Hz. Osman'a "Üçüncü bir kızım olsaydı
muhakkak ki seninle evlendirirdim" demişti (Üsdül-Gâbe, aynı yer).
Resulullah (s.a.s)'in iki kızıyla evlenmiş olduğu için iki nûr sahibi
anlamında, "Zi'n-Nureyn" lakabıyla anılır olmuştur. Zatü'r-Rika ve
Gatafan seferlerinde Resulullah (s.a.s), onu Medine'de yerine vekil
bırakmıştır (Suyuti, a.g.e., 165).

Hz. Osman'ın Habeşistan'a hicreti esnasında Hz. Rukayye'den doğan
Abdullah adındaki oğlu, Medine'ye hicretin dördüncü yılında bir horozun
yüzünü gözünü tırmalaması sonucunda hastalanarak vefat etti. Abdullah,
vefat ettiğinde altı yaşında idi (İbn Sa'd, a.g.e., III, 53, 54).

Hicretin altıncı yılında müslümanlar, Umre yapmak için Mekke'ye hareket
ettiklerinde, Hz. Osman da onların arasındaydı. Ancak, putperest Mekke
yönetimi, müslümanları Mekke'ye sokmama kararı almıştı. Bunun üzerine
Hudeybiye'de karargah kuran Resulullah (s.a.s), müşriklerle diyalog
kurarak, maksatlarının yalnızca umre yapmak olduğunu onlara bildirmek
istiyordu. Resulullah (s.a.s), bu iş için Hz. Ömer'i görevlendirmek
istemiş, ancak Hz. Ömer, bir takım geçerli sebepler ileri sürerek Hz.
Osman'ın daha uygun olduğunu söylemişti. Bunun üzerine Resulullah
(s.a.s), elçilik görevini Hz. Osman'a verdi. Daha önce elçi gönderilen
Hıraş b. Umeyye el-Ka'bî'yi Mekkeliler öldürmek istemişlerdi (İbn Sa'd,
a.g.e., II, 96). Müşriklerin hırçın davranışları böyle bir elçiliği
tehlikeli bir hale sokuyordu. Resulullah (s.a.s), Hz. Osman (r.a)'a
şöyle dedi: "Git ve Kureyş'e haber ver ki, biz buraya hiç kimse ile
savaşmaya gelmedik. Sadece şu Beyt'i ziyaret ve onun haremliğine saygı
göstermek için geldik ve getirdiğimiz kurbanlık develeri kesip döneceğiz
". Hz. Osman (r.a), Mekke'ye gidip, müşriklere bu hususları bildirdi.
Ancak onlar; "Bu asla olmaz. Mekke'ye giremezsiniz" karşılığını
verdiler. Onların red cevabı İslâm kârargahına Osman (r.a)'ın
öldürüldüğü şeklinde ulaştı. Onun dönüşünün gecikmesi bu haberi
destekler nitelikteydi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s), yanındaki
bütün müslümanları, ölmek pahasına müşriklerle çarpışmak üzere, bey'ata
çağırdı. Bey'atu'r-Rıdvan adıyla tarihe geçen bu bey'atlaşmada
Resulullah (s.a.s) sol elini sağ elinin üzerine koyarak, "Osman ALLAH'ın
ve Resulünün işi için gitmiştir" dedi ve onun adına da bey'at etti.
Müşrikler bu durumdan korkuya kapıldıkları için anlaşma yolunu tercih
etmişlerdi (İbn Sa'd, II, 96, 97).

Hz. Osman, bu arada Mekke'deki güçsüz müslümanlarla görüşmüş ve onları
İslâm'ın yakında gerçekleşecek olan fethiyle teselli etmişti (Asım
Köksal, İslâm Tarihi, VI, 177).

Müşrikler, Osman (r.a)'a isterse Kâ'be'yi tavaf edebileceğini
bildirmişler, ancak o, Resulullah (s.a.s) tavaf etmeden, kendisinin de
tavaf etmeyeceği cevabını vermişti. Hudeybiye'de bulunan sahabiler ise
Resulullaha: "Osman Beytullah'a kavuştu, onu tavaf etti; ne mutlu ona"
dediklerinde Resulullah (s.a.s); "Beytullah'ı biz tavaf etmedikçe, Osman
da tavaf etmez buyurmuştur" (Vakidî'den naklen, A. Köksal, a.g.e.,
178-179).

Hz. Osman, Medine dönemi boyunca sürekli Resulullah (s.a.s) ile birlikte
olmaya gayret gösterdi. Ashabın en zenginlerinden biri olması, onun
İslâma ve müslümanlara herkesten çok maddi yardımda bulunmasını sağladı.
Bilhassa kâfirler üzerine sefere çıkan orduların techiz edilmesinde
aşırı derecede cömert davrandığı görülmektedir. Tarihçiler onun
Ceyş'ul-Usra diye adlandırılan Tebük seferine çıkacak ordunun techiz
edilmesine yaptığı katkıyı övgüyle zikretmektedirler. O, bu ordunun
yaklaşık üçte birini tek başına techiz etmiştir. Asker sayısının otuz
bin kişi olduğu göz önüne alınırsa bu meblağın büyüklüğü rahatça
anlaşılır. Yaptığı yardımın dökümü şöyledir: Gerekli takımlarıyla
birlikte dokuz yüz elli deve ve yüz at, bunların süvarilerinin
teçhizatı, on bin dinar nakit para (A. Köksal, IX,162). Onun bu
davranışından çok memnun olan Resulullah (s.a.s); "Ey ALLAH'ım! Ben
Osman'dan razıyım. Sen de razı ol" (İbn Hişam, Sîre, IV,161) diyerek
duada bulunmuş ve; Bundan sonra Osman'a işledikleri için bir sorumluluk
yoktur" (Suyûtî, a.g.e.,169) demiştir.

Hz. Osman, Veda Haccı esnasında da Resulullah (s.a.s)'in yanındaydı.
Resulullah (s.a.s) müslümanları ilgilendiren bir çok meselede Osman
(r.a)'ın yardımına müracaat etmiştir (H.İ.Hasan, a.g.e., I, 256).

Hz. Ebû Bekir (r.a) halife seçilince Osman (r.a) ona bey'at etti. Ebû
Bekir (r.a) halifeliği boyunca ümmetin işlerini idarede onunla
istişarede bulundu. Ebû Bekir (r.a)'ın vefatından önce yazdırdığı Hz.
Ömer'in Halife atanmasına dair belgeyi Osman (r.a) kaleme almıştır. Hz.
Ebû Bekir, Osman (r.a)'ın yazdıklarını ona tekrar okutturduktan sonra
mühürletmişti. Osman (r.a), yanında Ömer (r.a) ve yanında Useyd İbn Saîd
el-Kurazî olduğu halde dışarı çıkmış ve oradakilere "Bu kağıtta adı
yazılan kimseye bey'at ediyor musunuz" diye sormuştu. Onlar da "evet"
diyerek bunu kabul etmişlerdi (İbn Sad a.g.e., III, 200).

Halifeliği

Hz. Ömer (r.a), yaralanınca, hilâfete geçecek kimsenin tayin edilmesi
için altı kişiden oluşan bir şura oluşturmuştu. Bunlar Hz. Ali, Osman,
Sa'd İbn Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zubeyr İbn Avvam ve Talha İbn
Ubeydullah (r.anhum) idiler. Yapılan görüşmeler neticesinde, şura
üyelerinden dördü feragat edince görüşmeler Hz. Osman'la Hz. Ali
üzerinde devam etti. Şura başkanı Abdurrahman İbn Avf, geniş bir kamu
oyu yoklaması yaptıktan sonra müslümanların bu iki kişiden birisinin
halife seçilmesi üzerinde mutabık olduklarını gördü. Hz. Ali (r.a)'i
çağırarak ona; ALLAH'ın Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve
Ömer'in uygulamalarına tabi olarak hareket edip etmeyeceğini sordu. O,
ALLAH'ın Kitabı ve Resulünün Sünnetine tam olarak uyacağı, ancak bunun
dışında kendi içtihadına göre davranacağı cevabını verdi. Aynı soruyu
Osman (r.a)'a yönelttiğinde o, bunu kabul etmişti. Bunun üzerine
Abdurrahman İbn Avf, Osman (r.a)'ı halife atadığını ilan ederek ona
bey'at etti (Suyuti, a.g.e.,171, 172; İbn Hacer, a.g.e., 463; H.İ.Hasan,
a.g.e., I, 258, 261). Hz. Osman'a ikinci olarak bey'at eden kimse Hz.
Ali (r.a) olmuştur. Peşinden de bütün müslümanlar ona bey'at ettiler
(İbn Sa'd, a.g.e., III, 62). Osman (r.a)'ın hilâfete geçişi Hicri yirmi
üç senesi Zilhicce ayının sonlarında olmuştur.

Osman (r.a), devlet idaresini devraldığı zaman İslâm fetihleri hızlı bir
şekilde devam ediyordu. Hz. Ömer (r.a) devrinde Suriye, Filistin, Mısır
ve İran, İslâm topraklarına katılmıştı. Hz. Ömer (r.a)'ın güçlü
idaresi, fethedilen bölgelerde otorite ve düzenin sağlam bir şekilde
yerleşmesini sağlamıştı.

Hz. Osman (r.a), İslâm tebliğinin girmiş olduğu yayılma sürecini aynı
hızla devam ettirmeye çalıştı. O, Ermenistan, Kuzey Afrika ve Kıbrıs'ı
fethetmiş, İran'daki ayaklanmaları bastırarak merkezî yönetimin nüfuzunu
yeniden tesis etmiştir.

Hz. Osman (r.a), hilâfeti devraldığı zaman idari kadrolarda yavaş yavaş
bazı değişiklikler yapma yoluna gitti. Ancak, Ömer (r.a)'in vasiyetine
uyarak bir sene müddetle onun valilerini yerlerinde bıraktı. İlk önce
Küfe valisi Muğire b. Şu'be'yi azlederek yerine Sa'd b. Ebi Vakkas'ı
atadı. Sa'd, Osman (r.a)'ın yönetime geçtikten sonra atadığı ilk validir
(İbnül-Esir el-Kamil fî't-Tarih, Beyrut 1979, III, 79).

Mısırlılarca sevilen bir kimse olan Amr b. el-As'ın Mısır valiliğinden
alınması ve yerine, Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'in tayin edilmesi bazı
karışıklıkların çıkmasına sebep olmuştu. İskenderiye halkı Bizans
İmparatoru Heraklious'a mektup yazarak kendilerini müslümanların elinden
kurtarmasını istediler. Ayrıca, müslümanların karşı koyacak kadar
askerlerinin olmadığını da bildirdiler. Bunun üzerine Bizans İmparatoru,
Manuel komutasında kalabalık bir orduyu İskenderiye'ye gönderip burayı
işgal etti. Bizanslılardan çekinen Kıpti halk, Hz. Osman'dan duruma
müdahale etmesini istediğinde o, Amr b. el-As'ı Mısır'a geri gönderdi.
Amr, yaptığı savaşta, Manuel'i öldürerek düşmanı büyük bir yenilgiye
uğrattı ve İskenderiye şehrini çevreleyen sur'u yıktı (Hicrî 25)
(İbnul-Esir, a.g.e., III, 81; H.İ.Hasan, a.g.e.; I, 264). Aynı yıl
içerisinde anlaşmalarını bozan Rey üzerine, Sa'd b. Ebi Vakkas bir sefer
düzenlemiş; ayrıca, Deylem üzerine yürümüştür.

Sa'd b. Ebi Vakkas, Beytül-Malden borç olarak aldığı parayı geri
ödemekte sıkışınca Osman (r.a), onu azlederek yerine anne bir kardeşi
Velid b. Ukbe'yi Küfe valiliğine getirdi (İbnul-Fsir a.g.e., III, 82).
Velid, beş sene Küfe valiliğinde bulunmuştur. Velid, bir sabah, namazı
sarhoş olduğundan dolayı dört rekat kıldırmıştı. Hatırlatılması üzerine
"sizin için arttırıyorum" demişti. Bunu duyan Hz. Osman, ona tazir
cezası vererek bunun uygulanmasını Hz. Ali'den istemişti. Hz. Ali de
Abdullah b. Cafer'e onu kırbaçlattırmıştı. Bu olay üzerine Hz. Osman onu
azlederek yerine Saîd b. el-As b. Umeyye'yi atadı (İbnul-Esir, a.g.e.,
III, 107). Suyûtî, Hz. Osman'ın, ilk olarak Velid'i, Sa'd'ın yerine vali
yapması yüzünden kınandığını söylemektedir (Suyutî, 172).

Velid, Küfe valisi olunca, Azerbaycan komutanı Utbe b. Ferkat'ı
görevinden aldı. Bunun üzerine Azerbeycan halkı isyan ettiler. Velid,
Azerbeycan üzerine yürüyerek burayı itaat altına aldıktan sonra
Ermenistan (Tiflis) tarafına yöneldi ve andlaşmalar yaparak ganimetlerle
geri döndü (H. 25).

Bu arada Bizansla yapılan mücadele devam etmekteydi. Muaviye, Antalya ve
Tarsus taraflarına akınlar düzenliyordu. Öte taraftan, Amr b. el-As'a
Kuzey Afrika'yı ele geçirmek için emirler gönderen Osman (r.a), Sicistan
Valisi, Abdullah b. Amr'a Kabil'e yürümesi talimatını veriyordu (İbnul
Esir, a.g.e., III, 87). Hicri yirmi altıda, Mescid-i Haram'ın
genişletilmesi çalışmalarına tanık olunmaktadır. Mescid-i Haram'ın
çevresindeki arsalar satın alınarak geniş bir alan elde edilmişti.

Hz. Osman (r.a), Hicri yirmi yedinci yılda Mısır Valisi Amr b. el-As'ı
azlederek yerine Abdullah İbn Sa'd b. Ebi Serh'i getirdi. O, Kuzey
Afrika'nın fethinin tamamlanması düşüncesindeydi. Bunun için Osman
(r.a), Ashabın ileri gelenleriyle istişare ettikten sonra, ona izin
verdi ve içinde çok sayıda sahabinin de bulunduğu bir orduyu takviye
olarak ona gönderdi (H.İ. Hasan, a.g.e., I, 265). Abdullah b. Nafi b.
Abdulkays ve Abdullah b. Nafi b. Husayn komutasındaki kuvvetler, İbn Ebi
Serh ile birleşerek Mısır'dan batıya doğru harekete geçtiler.
Trablus'tan Tanca'ya kadar olan bölgenin hakimi ve Bizans İmparatorunun
valisi, İslam ordusunun topraklarına doğru ilerlediği haberini alınca,
yirmi bini süvari olmak üzere, yüz bin kişilik bir ordu hazırlayarak
tedbirler aldı. Krallık merkezi olan Subaytala'ya yirmi dört saatlik bir
mesafede iki ordu karşı karşıya geldi. İbn Ebi Serh'in, müslüman olmak
veya cizyeyi kabul etmek teklifi reddedilince çatışma başladı. Bu arada,
ordunun Medine ile olan haberleşmesi kesilmişti. Hz. Osman bağlantı
kurabilmek için Abdullah İbn Zübeyr'i bir askeri birlikle Afrika'ya
gönderdi. Günlerce süren savaş, Abdullah İbn Zübeyr'in önerdiği taktikle
kısa zamanda büyük bir zaferle sonuçlandı. Müslümanların eline geçen
ganimet oldukça büyüktü. Süvarilere üçer bin dinar ve yayalara ise biner
dinar hisse düşmüştü (İbnül-Esir, a.g.e., III, 88-90; H.İ.Hasen,
a.g.e., I, 265-266).

İslâm ordularının önündeki bu engel kaldırıldıktan sonra Hz. Osman,
Abdullah b. Nafî b. Husayn ve Abdullah b. Nafi b. Abdulkays'a hiç vakit
kaybetmeden Cebelu't-Tarık'ı geçerek Endelüs'e girmeleri emrini verdi.
Hz. Osman'ın, ordunun Endelüs'e geçişini istemesi, İstanbul'un batı
yönünden sıkıştırılarak fethinin kolaylaştırılması düşüncesinden
kaynaklanıyordu. O, komutanlarına şöyle diyordu: "İstanbul ancak Endelüs
tarafından fethedilebilir. Eğer orayı fethederseniz, İstanbul'u
fethedenlerin ecrine ortak olacaksınız" (İbnül-Esir, a.g.e., III, 93;
Ayrıca bk. Muhammed Hamidullah, Fethul-Endelüs (İspanya) fi Hilafeti
Seyyidina Osman sene 27 li'l-Hicre, İ.Ü. Ed. Fak. İslam Tetkikleri
Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1978, VII, 221-225). Böylece Hz. Osman
zamanında, Kuzey Afrikadaki fetihler tamamlanmış, İslâm'ın karşısındaki
en büyük güç olan Bizans'ın batıdan sıkıştırılması planları uygulamaya
konulmuştur.

Öte taraftan Muaviye b. Ebi Süfyan, Osman (r.a)'dan izin alarak, Suriye
sahillerinde oluşturduğu donanma ile Akdenize açılmış ve müslümanlar
denizlerde de Bizans'a karşı varlık göstermeye başlamışlardı. Muaviye
daha önce bu iş için Hz. Ömer'e müracaat etmişti. Ancak Ömer (r.a), o an
müslümanların maslahatı bunu gerekli kılmadığı için izin vermemişti.
Daha sonra şartlar bu iş için elverişli hale geldiğinden dolayı Hz.
Osman donanma inşasının lüzumuna kanaat getirmişti. Muaviye,
donanmasıyla denize açılarak, Kıbrıs Adasına çıktı. Abdullah b. Sa'd
Mısır'dan onun yardımına gitti. Kıbrıs, yıllık yedi bin dinar cizye ile
İslâm hakimiyetini tanımak zorunda kaldı (Hicrî 28). Bu miktar onların
Bizans İmparatoruna ödediği meblağdır (İbnül-Esir, a.g.e., III, 96).

Hz. Osman, Kufe Valisi Ebu Musa el-Eş'arî'yi görevinden alarak yerine
Abdullah b. Amir el-Kureyz'i atadı (H. 29). Abdullah, Osman (r.a)'ın
dayısının oğludur. Ebu Musa'yı azletmesinin sebebi Kûfe halkının ondan
şikayetçi olmaları ve bunu Hz. Osman (r.a)'a bildirmeleridir
(İbnül-Esîr, a.g.e., III, 99-100).

Hz. Osman, Mescid-i Nebi'nin genişletilmesine ihtiyaç duyarak, onu süslü
taşlarla yeniden inşa etti. Taş sütunlar dikerek tavanını sac (bir cins
ağaç) ile kapattı. Uzunluğunu yüz altmış, genişliğini de yüz elli
zira'a çıkarttı (Suyûtî, 173).

Hicri otuz yılında Sa'id b. el-As'ın Taberistan'a hücum ettiği görülür.
Bu bölgede gazalarda bulunan Sa'id, bir çok şehri fethetti. Horasan,
Tus, Serahs, Merv, Beyhak bunlardan bazılarıdır.

Bu yıl içerisinde Hz. Osman, değişik eyaletlerde, Kur'an-ı Kerim'in
okunması üzerine ortaya çıkan ihtilafları ortadan kaldırmak için
çalışmalar başlattı. Kur'an-ı Kerim ilk olarak Hz. Ebû Bekir zamanında
tedvin edilmişti. Zeyd b. Sabit'in başkanlığında yapılan bu çalışmada,
Kur'an-ı Kerim bir kitap haline getirilmişti. Bu ilk mushaf, Ebû Bekir
(r.a)'dan sonra Ömer (r.a)'a geçmiş, onun şehadetinden sonra da Hafsa
(r.anh)'nın elinde kalmıştı.

Azerbeycan sefer esnasında ordu içerisinde kıraat konusunda bir
ihtilafın çıkması, ordu komutanı Huzeyfe b. Yeman'ı endişelendirmiş ve
Halife'den, müslümanların emin bir şekilde okuyabilecekleri bir mushafın
çoğaltılmasını istemişti. Hafsa (r.anh)'ın yanında bulunan mushaf
getirilerek çoğaltıldı ve bütün eyaletlere dağıtıldı. Bunun dışında
kalan nüshaların tamamı toplatılarak imha edildi. Bu durum karşısında
Ashabın hayatta olanları oldukça rahatlamışlardı (İbnül-Esîr a.g.e.,
III,111-112; H.İ. Nasen, a.g.e., I, 510-513).

Hz. Osman, Resulullah (s.a.s)'a ait olan; Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'den
sonra kendisine intikal eden mührü Medine'deki Arîs kuyusuna düşürdü.
Onu bulacak olana büyük miktarda para vadinde bulunmuş, ancak bütün
aramalara rağmen bu mühür bulunamayınca Osman (r.a) büyük bir üzüntüye
kapılmıştı. Ondan ümidini kesince hemen bir mühür yaptırdı. Şehid
edilene kadar parmağında kalan bu mührün kimin eline geçtiği tesbit
edilememiştir (İbnül-Esir, III, 133). Bu olay hilâfetinin altıncı
yılında meydana gelmiştir.

İslam fetihlerinin sürekliliği ve elde edilen ganimetlerle insanların
zenginleşmeleri, refah seviyesini oldukça yükseltmişti. Bu durum, tabii
olarak, İslâma uygun olmayan birtakım davranış biçimlerinin de ortaya
çıkmasına sebep olmuştu. Resulullah (s.a.s)'ın yanında yetişen ve bu
gelişmeleri endişeyle takip eden sahabiler, bu endişelerini yer yer
ortaya koymaktaydılar. Bunlardan birisi de, zühd ve takvasıyla tanınan
ve maddi varlıklardan muhtaç kimselerin yeterince istifade
ettirilmediğine inanan Ebu Zerr el-Gifarî (r.a)'dır. O, Şam'da,
Muaviye'nin uygulamalarına karşı çıktığı ve düşüncelerini söylemekte
ısrarlı davrandığı için Medine'ye çağırıldı. Ebu Zerr, Medine'ye
geldiğinde görüşlerini Hz. Osman'a tekrarlamıştı. Bunun ardından,
Halife'den izin isteyerek, Medine'ye yakın bir yer olan Rebeze'ye gidip
yerleşmişti (a.g.e., III, 115; bk. Ebu Zerr el-Gifârî Mad.).

Bizans'a karşı kazanılan en parlak ve kesin zaferlerden birisi hiç
şüphesiz ki Latu's-Sevârî deniz savaşıdır. Abdullah b. Sa'd'ın
komutasındaki İslâm donanması, İskenderiye açıklarında Bizans İmparatoru
Konstantin komutasındaki büyük donanmayla karşı karşıya geldi.
Bizanslıların gemi sayısı hakkında verilen bilgiler, beş yüz ile sekiz
yüz rakamı arasında değişmektedir. İslâm donanmasının sahip olduğu gemi
sayısı ise ikiyüz civarındaydı. Yapılan savaşta Bizanslılar büyük bir
bozguna uğratıldı. Konstantin, Sicilya'ya sığınmak zorunda kalan
(İbnül-Esir, a.g.e., III,117-118; H.İ. Hasan, I, 266-267). Bu zaferden
sonra Bizans, müslümanlara karşı olan deniz üstünlüğünü kaybetmiş, İslam
donanmasının İstanbul sularına kadar önüne çıkacak bir güç kalmamıştı.

Fitnenin ortaya çıkışı ve Şehadeti:

Hz. Osman on iki sene hilâfet makamında kalmıştır. Bunun ilk altı senesi
huzur ve güven içerisinde geçmiş ve hiç kimse yönetimin
uygulamalarından şikayetçi olmamıştır. Kureyş, onu Hz. Ömerden daha çok
sevmişti. Çünkü Hz. Ömer onlara karşı şeriatı uygulamada müsamahasız ve
sertti. Hz. Osman ise yaratılışındaki yumuşaklık ve hoşgörü ile
insanların serbestçe hareket edebilmelerine imkan sağlamıştı. Onun bu
yapısından istifade eden eyaletlerdeki bir takım valiler, sorumsuz
davranışlar sergilemeye başlamışlardı. Yükselen şikayetleri ani ve kesin
kararlarla karşılayamayınca, yavaş yavaş bir fitne ve kargaşa ortamının
oluşmasına zemin hazırlanmıştı.

Endelüs'ten Hindistan hudutlarına kadar çok geniş bir sahayı kaplayan
devletin içerisinde, çeşitli din ve ırklara mensup zimmi statüsünde
topluluklar vardı. Bunlar, mağlup düştükleri İslâm Devleti'ne karşı her
fırsatı değerlendirerek baş kaldırıyorlardı. Yahudi unsuru ise, İslâm
Ümmeti'ni parçalayıp yok etmek için İslamın temel prensiplerini hedef
almıştı. Müslüman olduğunu iddia ederek ortaya çıkan bir takım Yahudi
asıllı kimseler, zuhur eden huzursuzlukları körükleyip fitne alevini her
tarafa yaymaya çalışıyorlardı. Bunlardan birisi etkili nifak
hareketlerinin ortaya çıkmasını sağlayan ve tam bir komitacı olan
Abdullah İbn Sebe'dir. İbn Sebe Yemenli bir yahudidir. O, samimi
kimselerin haklı şikayetlerini kullanarak insanları Hz. Osman'a karşı
kışkırtıyordu. Bir taraftan "ric'atı Muhammed" (Muhammed (s.a.s)'in
tekrar dönüşü) düşüncesini yaymaya gayret gösterirken, öte taraftan
Peygamber'in peşinden hilâfet hakkının Hz. Ali (r.a)'a ait olduğunu ve
bunun da ALLAH tarafından belirlenmiş bir gerçekten başka bir şey
olmadığını yayarak daha sonra ortaya çıkacak Şia akidesinin temellerini
atıyordu. Onun yaydığı düşüncelere göre Ebû Bekir (r.a), Ömer (r.a) ve
Osman (r.a), Hz. .Ali (r.a)ın hakkını gasbetmişlerdi. O, Küfe, Basra ve
Şamda insanları kışkırtırken, Ebu Zerr (r.a)in haklı çıkışlarını da
kendisine malzeme yapmaya uğraşıyordu. (İbnü'l Esir, Tarih, III,154; H.
İ. Hasan, age, I, 368-370)

Bir zaman sonra, Muhammed b. Ebî Bekr ve Muhammed b. Ebî Huzeyfe de,
yapmış olduğu atamalardan dolayı Hz. Osman'ı tenkid etmeye başladılar
(İbnül-Esîr. a.g.e., III, 118).

Hz. Osman'a yapılan en önemli suçlama, onun kendi akrabalarını
valiliklere getirmesi, onlara bolca ihsanlarda bulunması ve
yolsuzluklarını denetleyememesidir (Suyûtî, 174). Hz. Ali (r.a) bu
konudaki şikayetlerini ona ilettiğinde o, Hz. Ali'ye şöyle diyordu:
"Muğire b. Şu'be'yi Ömer'in vali tayin ettiğini bilmez misin?" Hz. Ali:
"Biliyorum" deyince o; "O halde neden akrabalığı ve yakınlığından dolayı
onu vali tayin ettiğim şeklinde bir kınamada bulunuyorsun?" diye
sormuştu. Hz. Ali'nin buna verdiği cevap şuydu; "Ömer vali atadığı
kimseyi sıkı bir şekilde kontrol altında tutardı. En ufak hatalarını
görse onları sorgular ve en şiddetli şekilde cezalandırırdı. Sen ise
bunu yapmıyorsun" (İbnül-Esir, a.g.e., III, 152).

Bunun üzerine Hz. Osman, vilayetlerdeki yönetimler hakkında yapılan
dedikoduları ve bunların sebeplerini yerinde incelemek üzere müfettişler
tayin etti. Muhammed b. Mesleme'yi Kufe'ye; Usame b. Zeyd'i Basra'ya;
Abdullah b. Ömer'i Şam'a ve Ammar b. Yasir'i de Mısır'a gönderdi. Ammar
b. Yasir hariç, diğerleri görevlerini tamamlayarak geri dönmüşlerdi.
Osman (r.a) haksızlıkları gidermek, filizlenmeye başlayan ve ümmet için
büyük sakıncalara sebep olacak olan fitnenin yatıştırılması için yoğun
bir gayretin içine girmişti.

O, gelen şikayetleri dikkatle inceliyor, başta Hz. Ali (r.a) olmak üzere
Ashab'ın ileri gelenleri ile istişarelerde bulunuyordu. Ancak,
Mısır'dan Medine'ye gelip, Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'in gayr-ı meşru
uygulamalarını şikayet eden bir heyetin, dönüşlerinde İbn Ebi Serh'in
takibatına uğramaları ve bazılarının öldürülmesi, olayların tırmanmasına
sebep olmuştu. Bunun üzerine Mısır'dan altı yüz kişilik bir topluluk
Medine'ye gelerek Mescid-i Nebi'de, namaz vakitlerinde Ebi Serh'in
işlediklerini sahabilere şikayet ediyorlardı. Talha İbn Ubeydullah, Hz.
Aişe (r.anha) ve Hz. Ali (r.a), Hz. Osman'a giderek, bu insanların haklı
isteklerini yerine getirmesini ve Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'i
azlederek yargılamasını istediler. Bunun üzerine Hz. Osman, Mısırlılar'a
kendileri için vali olarak kimi istediklerini sordu. Onlar, Muhammed b.
Ebi Bekr'i istediklerini bildirdiler. Osman (r.a), Muhammed b. Ebi
Bekr'i vali tayin etti. O, Mısır'dan gelenler ve bir grup sahabi ile
birlikte Medine'den yola çıktı. Medine'den üç günlük bir uzaklıkta yol
alırlarken devesini, sanki takip ediliyormuş gibi hızlı sürmeye çalışan
bir adam gördüler. Adamı yakalayıp sorguladıklarında İbn Ebi Serh'e bir
mesajı yetiştirmeye çalıştığını anladılar. Ona kim olduğu sorulduğunda,
bazen Osman (r.a)'ın, bazan da Mervan b. Hakem'in kölesi olduğunu
söylüyordu. Üzerindeki mektubu açtıklarında, içinde, "Muhammed b. Ebi
Bekr ile falanca falanca... Sana ulaştıklarında onları öldür" yazıldığı
ve bunun Hz. Osman'ın mührüyle mühürlenmiş olduğunu gördüler. Derhal
Medine'ye geri dönüp Hz. Osman'ın evini kuşattılar. Hz. Ali, yanına
Muhammed İbn Mesleme'yi alıp Osman (r.a)'ın evine gitti. Hz. Ali (r.a)
ona, üzerine kendi mührü bulunan bu mektubu kimin kaleme aldığını sordu.
Osman (r.a) böyle bir mektup yazmadığını ve yazıldığından da haberi
olmadığını söyledi. Muhammed de Osman (r.a)'ı doğrulamış ve bu işi
düzenleyen kimsenin Mervan olduğunu söylemişti. Yazıyı inceledikleri
zaman bunun Mervan b. Hakem'e ait olduğunu anladılar. O esnada Osman
(r.a)'ın evinde bulunmakta olan Mervan'ın kendilerine teslim edilmesini
istediler. Hz. Osman (r.a) bunu kabul etmedi. Çünkü onu
öldüreceklerinden korkuyordu.

Onun evini kuşatan asiler diyalog çağrılarına cevap vermedikleri gibi,
suyunu da kesmişlerdi, Hz. Osman'ın fitneyi yatıştırmak ve haksızlıkları
gidermek hususunda asilere yaptığı nasihatlerin onlar üzerinde hiç bir
tesiri olmamıştı. Onlar, Hz. Osman (r.a)'a şöyle diyorlardı:

"Biz seni hilafetten azledene veya öldürene yahut da bu yolda ölene
kadar bu işten vazgeçecek değiliz. Eğer sana sahip çıkanlar bize engel
olmaya kalkarlarsa onlarla savaşırız". Hz. Osman onlara, ALLAH'ın
üzerine yüklediği hilafet görevini asla bırakmayacağını ve ölümün
kendisine bundan daha sevimli olduğunu bildirmiş, ayrıca kendini
savunmak için kimseye emir vermediğini eklemişti (İbnül-Esîr, a.g.e.,
III, 169-170). O, ashaptan, asileri şehirden kovup çıkarmak için gelen
teklifleri reddediyor, onlardan silah kullanmayacaklarına dair kesin söz
vermelerini istiyordu.

Bir gün kendisini kuşatan asilerin karşısına çıkıp: "Ali buralarda mı?
Sa'd buralarda mı?" diye sormuş, bulunmadıkları cevabını alınca biraz
susmuş ve şöyle demişti: "Bana su sağlamasını, Ali'ye bildirecek kimse
yok mu?" Bu Hz. Ali'ye ulaşınca derhal üç kırba suyu ona göndermişti.
Ali (r.a), asilerin Osman (r.a)'ı öldürmek istediklerini öğrenince,
böyle bir şeye meydan vermemek için, iki oğlu Hasan ve Hüseyin'e,
kılıçlarını alarak gidip Osman'ın kapısında beklemelerini ve içeri
kimseyi sokmamalarını söylemişti. Abdullah İbn Zübeyr de onlara
katılmış, diğer bir takım sahabiler de çocuklarını oraya göndermişlerdi.
Durum çok nazik bir hal almıştı. Hz. Osman, ne asilerin haksız
taleplerini kabul ediyor, ne de Medine ve diğer bölgelerden gelen,
asileri savaşarak Medine'den çıkarma tekliflerine olumlu cevap
veriyordu. O, Peygamber şehri'nde kan dökmek ve fitneyi ilk başlatan
kimse olmaktan çekindiği için böyle davranıyordu. Hz. Âişe (r.anha)'dan
Resulullah (s.a.s)'ın şöyle söylediği rivayet edilmektedir:

"Ya Osman! Belki ALLAH sana bir gömlek giydirir, münafıklar senden onu
çıkarmanı istediklerinde onu, bana kavuşuncaya kadar sakın çıkarma". Hz.
Osman, Resulullah (s.a.s)'in bu günler için kendisine bildirdiği
şeylere uymaya çalışıyordu. O, şöyle diyordu: "Resulullah (s.a.s)
benimle ahitleşmiş olduğu şey üzerinde sabretmekteyim" (Üsdül-Ğâbe, II,
589; Suyûtî, 170; İbnü'l-Esîr, III, 175).

Asilerin kendisini öldürmeye kararlı olduğunu anladığında, onların böyle
bir iş işleyip katillerden olmalarını önlemek için kendilerine bir
müslümanın kanının ancak; zina, kasten adam öldürme ve dinden dönmek
şartları dahilinde helal olduğunu hatırlatıyor ve kendisinin bunlardan
hiç birisiyle itham edilemeyeceğini anlatıp duruyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://webografya.forum.st
 
Hz. Osman Hayatı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Hz. Ali'nin Hayatı
» Hz. Ebû Bekir'in Hayatı
» Hz. Ömer'in Hayatı
» Peygamber efendİmİz'İn (sav) hayati
» Adem'le Havva'nın Cennet Hayatı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
WebOgrafya | Webin Coğrafyası. :: İslam ve İnsan Bölümleri :: Peygamberlerin, Evliyaların, Sahabelerin hayatları-
Buraya geçin: