WebOgrafya | Webin Coğrafyası.
Kaç Yaşında Olduğunuzu Sanıyorsunuz? Uyeoll10
Sitemizi Firefox İnternet Tarayıcısıyla Daha İyi Görebilirsiniz.
Mozilla Firefox 3.6 Download
Sitemizden Yararlanmak İçin Üye Olun Yada Giriş Yapın.
WebOgrafya | Webin Coğrafyası.
Kaç Yaşında Olduğunuzu Sanıyorsunuz? Uyeoll10
Sitemizi Firefox İnternet Tarayıcısıyla Daha İyi Görebilirsiniz.
Mozilla Firefox 3.6 Download
Sitemizden Yararlanmak İçin Üye Olun Yada Giriş Yapın.
WebOgrafya | Webin Coğrafyası.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
WebOgrafya | Webin Coğrafyası.

Türkiye'nin Paylaşımcı Forumu
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap


 

 Kaç Yaşında Olduğunuzu Sanıyorsunuz?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Da®kAngéLs
Felix F. | Bendeki Sen
Felix F. | Bendeki Sen
Da®kAngéLs


Mesaj Sayısı : 1302
Tecrübe Puanı : 3627
Kayıt tarihi : 05/01/10
Yaş : 30
Nerden : Geldim Ben Buraya?
Ruh Hali : Kaç Yaşında Olduğunuzu Sanıyorsunuz? Saldir10
Reklam : Kaç Yaşında Olduğunuzu Sanıyorsunuz? 2usehia

Kaç Yaşında Olduğunuzu Sanıyorsunuz? Empty
MesajKonu: Kaç Yaşında Olduğunuzu Sanıyorsunuz?   Kaç Yaşında Olduğunuzu Sanıyorsunuz? EmptyPerş. Nis. 29, 2010 11:29 am

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Kaç Yaşında
Olduğunuzu
Sanıyorsunuz?


Zamanı takvimle ölçüyoruz
ama
hangi takvimle? Çağlar boyu bir çok takvim kullandık ve hala
zamanı
ölçme konusunda emin değiliz. Yaşamımızdan yıllar eksiliyor
veya fazla
geliyor. Şu an, hangi yılda olduğumuz bile kesin değil.
Gerçek takvim
beynimizde ve onun yönettiği kalp atışlarının
sayısında saklı; belki de
gelecekte kalp atışı sayısına göre zamanı
belirleyeceğiz...

Kaç yıl yaşadınız? Ya da, kaç yaşındasınız? Ne
kadar zamandan beri bu
gezegende yaşıyorsunuz? Örneğin, 30
yaşındayım, dediniz... Peki ama
nereden biliyorsunuz? Emin misiniz?
Nüfus kağıdınıza bakarak bunu
söylüyorsanız, yanılıyorsunuz çünkü bu
sizin hukuk yaşınızdır. Yok eğer
annenizin veya babanızın size
söylediği zamana göre yaşınızı
söylüyorsanız, yine yanılıyorsunuz
çünkü bu kez onların hukuki
zamanlarını kullanıyorsunuz. İyi de
acaba, gerçekten kaç
yaşındasınız?İşin aslına ve bu yazının gittiği
yöne bakacak olursanız,
hiçbirimiz yaşadığımız veya dünyada
bulunduğumuz zaman diliminin
uzunluğunu gerçekten bilmiyoruz. Eğer
zaman konusunda, yakın bir
gelecekte, halen kullandığımız zaman
ölçülerini bir yana bırakıp, kozmik
takvime göre bir düzenleme
yapmazsak, geçmiş yanılgılarımızı gelecekte
de yineleyecek ve şu an
pek farkında olamadığımız ciddi hataları
yineleyip duracağız.

969 yıl yaşayan peygamber...

Güneş bize zamanı belirler,
dünyamızın onun çevresindeki
bir turu bize bir günü yani 24 saati verir,
diğer ölçü gök objemiz
ise Ay'dır, tam bir hesaba kalkışırsak, 29 gün,
12 saat, 44 dakika
ve 2.8 saniyede bir aylık bir zaman ortaya çıkar. İlk
insan
toplulukları, Güneş'in değişiminden çok Ay'ı daha kolay
izliyorlar
ve biraz da karanlığı aydınlattığı için, zamanı Ay'la
belirliyorlardı.
Hatta ilkel toplumlar, zamanı mevsimlere göre
ölçüyorlardı.
Örneğin, yağmur mevsimi yılın başı olarak kabul edilirdi
yani
İlkbahar ve Sonbahar yağmurları birer yıl olarak alındıklarında,
bize
göre bir yılı iki yıl olarak yaşamış sayılırlardı. O zaman çok uzun
bir ömür ölçüsü ortaya çıkıyordu. Tevrat'ta adı geçen çok uzun ömürlü
peygamberlerin
farklı bir zaman ölçüsüyle değerlendirildikleri
düşünülmelidir.
Peygamber Methusalah'ın 969 yıl yaşadığı yazılmıştır ama
bu süreyi,
günümüz takvimi ile değerlendirecek olursak, 79 yıl
yaşadığını
anlarız. Yıl ölçüsü, bugün için 12 aydır, buna bir yıl deriz.
Ama Ay
takvimi ile farklı bir yıl buluruz yani Müslüman zaman ölçüsü
Hicri
takvimde olduğu gibi. Hicri takvimde de, 12 ay vardır, aylar 29
veya
30'ar gün çekerler ama Ay günlerine göre, bir ay 29.53 gündür ve 12
ayın toplamı bu hesapla 354.36 gün olarak ortaya çıkar. Bundan ne mi
olur?

Hicri ve Miladi takvim
birleşecek;


Cevap açıktır; her yıl bu
düzeni sürdürürsek, üçüncü yılda,
yeni yıl bir gün önce. altıncı yılda
iki gün önce başlayacak ve bu
eksilme sürüp gidecektir. Sonuçta 60
yılda, 20 gün eksilecektir,
peki ama tüm yaşamda 20 gün nedir ki? Ama bu
kadar değil! Güneş'in
çevresinde dönüş süremiz 365 gündür fakat
yukarıdaki Ay hesabına
göre, bu süre 11 gün daha kısadır yani yılda bir
11 gün daha
kaybediyoruz, üç yılda bu süre 33 gün yani bir aydan
fazladır. O
zaman 33 yıl sonra 363 günü yani yaşamımızdan yaklaşık bir
yılı
yitiririz. O zaman da, Hicri tarih sürelerini hesaplarken ortaya
ciddi
farklılıklar çıkacaktır. Peki ama hangisi doğru? Hicri takvimin
9.ayı
Ramazan'dır, gün ışığında oruç bir ibadet olarak Ramazan boyunca
yerine
getirilir, ışık bitince de oruç sona erer. Bu Allah'a ibadetin
yanı
sıra, O'nun yarattığı yaşam kaynağı Güneş'e gösterilen saygının da
bir
tür ifadesidir ama Ramazan, dünyanın dönüşü doğrultusunda,
mevsimlerin
dönüşümü ile orantılı olarak her 33 yılda bir döner, yani
mevsim
değiştirir, uzun bir hesap sonucunda, oruç tutma süreleriyle,
gündüz
uzunluklarının ters orantılı oldukları görülür. Bu da bize yine
gün
hesabının değişkenliğini gösterir; Hicri takvim, Hz. Muhammed'in
Mekke'den
Medine'ye Hicret tarihi olan miladi 622 yılı ile başlar. Ama
yukarıdaki
kayıp gün hesabının sonucunda görülür ki; her iki takvim
birbirine
yaklaşmaktadır, hesaplamalar sonucunda görürüz ki, 20.874
yılında
Hicri ve Miladi takvimler bir olacaktır ama buna daha çok zaman
var...

Şu an hangi yıldayız?

Miladi takvimin babası, Roma
İmparatoru Jül Sezar'dır,
bilinen Güneş Yılı hesabıyla takvim
yapılmıştır. Modern astronomide
bu değerin kökü dünyanın Vernal
Ekinoks'u yani İlkbahar'ın ilk
günüdür. Sezar'ın sistemi, MS 325'de
İznik Konseyi'nde kabul edilmiş
ve günümüze kadar gelmiştir ama
yanlıştır. Çünkü vernal ekinoks
yani baharın ilk günü hem her yıl
değişmekte, hem de Ekvator'dan
kutba doğru farklılık göstererek ayrı
günlerde oluşur. Bu sisteme
göre, her 400 yılda bir, üç yıl kaybedilir
ve bu kayıp oranı
katlanarak artar. Kısacası bu takvime göre, bugüne
kadar 146.097 gün
yani 97 artık yıl kaybı vardır; bu da 12 yıl demektir.
Bir gariplik
daha var; 1582'de Hıristiyan dünyası ikiye ayrıldı;
Protestanlık
kurulmuştu, o zaman Paskalya törenleri temel alınarak yeni
bir zaman
ölçüsü ortaya çıkarıldı, bu kez 11 günlük bir zaman farkı
vardı.
Sonuç tuhaftı; çünkü Katolikler George Washington'un doğum gününü
11
Ocak'ta kutlarken, Protestanlar 22 Ocak'ta kutluyorlardı ve bu olay
sürdü
gitti. Bu defa 1800'ler de Ortodokslar, iki sistemin ortasında bir

düzenlemeye giriştiler, İlkbahar gününü 5 gün farklı kabul ederek
Gregorian
Takvim'e yeni bir düzen getirdiler ve Ortodoks Rusya'da bu
sistem
kabul edildi ve tabii işler iyice karıştı. Artık yıllar tamamen
değişiyor
ve 40 yaşındaki biri üç yaşında gözüküyordu. Elbette ki tüm bu

karmaşa adına takvim denen basılı kağıtların üzerinde; tüm takvimler
aynı
içerikte ama zamanı gerçekten belirleyen mevsimsel dönüşümler ve
Güneş
olduğuna göre gezegenin çeşitli yerlerinde farklı hesaplar
yapılabilir.
Özetle bir zaman paradoksu ile karşı karşıyayız ama biz
gerçekten
kaç yaşındayız? Yani dünyanın her yerinde aynı zaman ölçüsünü
kullanmamız
zor gibi görünüyor. Halen kullanılan Julien Takvimi'ne göre
bir
insan doğum gününü, her yıl 13 gün daha önce kutluyor ve yaşını
ancak
göreceli olarak bilebiliyor. O zaman, 40 yaşındaki bir insan o
yaşa
kadar 520 gününü yitirmiş oluyor yani 40 yaşını kutluyor ama
aslında
40 yaşında olmuyor.

Hz. İsa, ne zaman
doğdu?


Matta İncili 2:1'i
okuyoruz;
"Hz İsa, Beytlehem'de Kral Herod döneminde doğdu..." O
tarihte geçerli
olan, kayıtlarda Herod döneminde kullanıldığı
görülen Dionisos
Takvimi'ne göre, İsa'nın doğduğu yıl 1. yıl değil
aslında 4. yıldır; bu
kez de şu andaki takvime göre 4 yıl önde
olduğumuz ortaya çıkar yani şu
anda 2000 yılındayız. Yani 4 yıl daha
yaşlıyız. Yine Matta İncili, doğan
peygamberden korkarak, iki
yaşındaki tüm çocukların öldürülmesini
emreder ve ardından ölür,
yani Hz. İsa Herod öldüğünde, İncil'e göre iki
yaşındadır, işler
iyice karışıyor. İncil'deki zamanlamaları
toparlarsak, artı eksi
sonuçta 17 yıllık bir zaman kaybı karşımıza çıkar
ve bir kez daha
farklı bir zamanda oluruz; demek ki, şu anda 1979
yılındayız. Peki
öyleyse, gerçek nerede? Zaman içinde zamansızlığı mı
yaşıyoruz?
İnsanlık dinsel inançlara göre zamanı ölçtüyseler, aynı yılda
doğmuş
çeşitli inançlardaki insanlar, Budist, Hindu, Protestan veya
Müslüman
ayrı yaşlarda mı oluyorlar? Zira, Uzak Doğu'da karmaşa iyice
büyüyor.
Güneş'in ve dünyanın karşılıklı konumları bir başka fenomen;
dünyanın
Güneş'in çevresinde ne zaman dönmeye başladığını bilmiyoruz,
kendi
kendimize ölçüler kolmuş, tarihler, yıllar belirleyip duruyoruz.
Kim
bilir, 500 yıl sonra nasıl bir takvim kullanacağız?

Kalp
atışları, zamanı
belirliyor...


Bilinen
resmi kaynaklara
göre, en uzun yaşamış insanlardan birisi 115
yaşında ölen bir İngiliz
kadındır, bu yaşa bilim tarafından üst
tavan kabul edilir yani insanın
yaşayabileceği en uzun süre 115 yıl
civarıdır. Diğer canlı türlerine
geçelim; ağaçlar hariç tabii çünkü
onlar çok yavaş yaşıyorlar ve
hareketsizler yani aktif bir yaşama
sahip değiller. Balıklar için
yapılan araştırmalar sürüyor; bilim
gerçek anlamda yaşlanarak ölen bir
balık ömrünü henüz kesin saptamış
değil; bir bilimsel araştırmaya göre
balıklar yaşlanmıyorlar;
nitekim, birçok efsanede çok yaşlı balıklar
vardır, bir Kelt
yazmasında 200 yıldır aynı gölde yaşayan bir balıktan
söz edilir.
Deniz canlılarının en uzun ömürlü canlısı 200 yılın üzerinde
yaşayan
Galapagos kaplumbağalarıdır ve onlar da çok yavaş hareket eden
hayvanlardır.
Papağan veya kuğular gibi... Bu araştırmaya göre zeka,
yaşlanmayı
hızlandırmaktadır. Fil fareden daha uzun yaşar ama tüm
bunlara
rağmen insanın avantajı yine zekasıdır çünkü yüz yaşına gelmiş
bir
insan, diğer tüm uzun ömürlü canlıların ölümlerine tanık olur zira
zekasıyla
yaşamayı bilen ve doğanın sayısız ölüm nedeninden
olabildiğince
kurtulmayı beceren tek canlı türüdür. Ama yine de,
İnsanoğlu'nun
yaşamı yüz yılı aşamaz, bunun bir nedeni de
duygusallığıdır...
Fiziksel boyut, metabolizmayı etkiler bunun
göstergesi kalp
atışlardır; ortalamalara bakarsak, farenin kalbi
dakikada 590 defa
çarpar, köpeğinki 95 defa, insanınki 72 defa, filin
kalbi ise
dakikada 30 defa çarpar. İşte, ömrün zaman ölçüsü buna
bağımlıdır
yani fizik zaman ve yaşam düzenimiz, kalp ritmi ile
ilişkilidir ve
sır burada saklıdır; Aslında insan yüz yaş civarında
öldüğü zaman,
kalbi çarpan diğer tüm canlılardan çok daha uzun
yaşamıştır yani
kalbi en çok sayıda artmıştır çünkü diğer çok uzun
ömürlü canlılar,
bir nedenle hatta çoğu zaman insanın elinde çoktan
ölmüşlerdir.
Acaba kalp çarpma sayısı bize yaşam ve zaman ölçüsü
belirlenmesi
yolunda ışık tutabilir mi? Doğum zamanımızı gerçek olarak
bilemiyoruz;
Çünkü gezegenimizin zaman düzenini çözebilmiş değiliz;
hatta bu
sırrı çözsek dahi sanki uyum sağlayamayacağız. Önümüzde çok
uzak
ufuklarda, sisler içinde olsa dahi, evrensel bir formül gözüküyor
sanki;
madde kütle artıp, zeka azaldıkça yaşam süresi uzuyor ama madde
küçülüp,
zeka arttıkça yaşam süresi azalıyor, peki acaba maddeyi iyice
küçültüp,
zekayı çok ilerletirsek? Ama bu henüz ham hayal... Ama madde
ötesinin
ve sonsuz yaşamın sırrı galiba bu yönde; sadece bir varsayım
olarak
tabii...

R Kompleksi'nin sırrı...

Gerçekte, zamanı kalp atış
sayısı belirliyor; bu sayıyı
belirleyen yer ise beyin kökü ve onu örten R
Kompleksi; kalp atış
sayısı ve solunum düzeni buradan yönetiliyor;
töresel duygularımız,
saldırı iç güdümüz, toprağa bağımlılığımız ve
sosyal hiyerarşi
anlayışımız buradan doğuyor; bu sistem milyonlarca
yıllık bir
gelişim sonucunda bu hale gelmiş ve hala gelişmekti. Evrensel

programcı programı böyle yazmış gibi... R Kompleksi, kalbimizin kaç kez
çarpacağını belirliyor, ortama göre ayarlıyor hatta biliyor ve
alınyazısı
anlayışı da buradan kaynaklanmakta. Gerçek zamanını ve yaşını

bilemeyen bizler, ölümle her an yüz yüzeyiz; dinsel ve felsefik
dogmalar
sonucunda varlığımızın nedenlerini dışımızda arıyoruz ama sır
kendimizde
saklanıyor; gece olduğunda çevresine göremeyen ve korkan ilk
insan,
bir kovuğa saklanarak uyumayı seçti ve evrim bu seçimi işleyerek
metabolizmamızı
belli bir süre için uykuya mahkum etti. Tersi de
olabilirdi veya
gecenin olmadığı bir gezegende yaşayabilirdik, kim bilir
nasıl bir
canlı türü olurduk? Uyku zamanı acaba kalp ritminin değişimi
nedeniyle
nasıl değerlendirilmeli? Çünkü uyurken yaşamımız yavaşlıyor, o

dinginliği uyanıkken yakalayabilsek nasıl olurdu? Meditasyon, yoga gibi
yöntemler bize bunu bir oranda sağlayabiliyorlar ama zararlı etkilerden
ve alışkanlıklardan korunmak şartıyla. Buna karşın, çok üstün zekalı
insanların
çok az uyuyarak, ömürlerini bitirdiklerini görüyoruz,
içlerinde çok
kısa veya çok uzun yaşayanları var ama süre ne kadar
olursa olsun,
onlar yaşamlarına birkaç bin hatta bazen milyon insanın
yapamayacaklarını
sığdırabiliyorlar. yukarıdaki araştırmaya göre beynin
yeterli
bilinç düzeyinde olması, R Kompleksi'ni etkileyip yeni süreçler
yaratıyor.
Eğer böyleyse, doğasal kirlenme de dahil olarak, yaşamsal
kirlenmeden
uzaklaştıkça yaşam süremiz değişebilir. Neye göre mi?
Takvime göre
değil tabii ki, çünkü değişen beynimizdeki yaşam süresidir
ve
zamanın gerçek ölçüsü beynimizdedir. Gerçek yaşımızı asla
bilemeyeceğiz,
bu süreç R Kompleksinde yazıyor ama biz onu okumayı henüz

bilmiyoruz, aksine ölümü çabuklaştırmanın yollarını daha iyi öğreniyor
ve
her geçen an ölüme daha çok koşuyoruz aynen kelebeğin ışığa koşması
gibi...

İçimizdeki
ve bir parçası olduğumuz dışımızdaki kozmik zamana göre,
belki bin,
belki de bir yaşındayız; bunun önemi pek yok; varsın
takvimler
olsun; aslında takvimler dünyasal ihtirasların göstergesi
olarak çok
işe yarıyorlar; varsın öyle kalsınlar. Bilim fiziksel
yıpranmayı
yavaşlatmaya uğraşırken, bir yandan da daha çok ve daha hızlı

öldürmenin yollarını da arıyor. Bu çelişki arenasında, yaşımızın fazla
önemi
yok sanki, en iyisi takvim kaosundan uzaklaşarak, arzuladığımız
yaşı
maskara olmadan hissedip yaşayabilmek. Sonuçta zamanı biz
belirliyoruz;
ölerek ve öldürerek...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://webografya.forum.st
 
Kaç Yaşında Olduğunuzu Sanıyorsunuz?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» TT 1 Yaşında Yeni Header 3

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
WebOgrafya | Webin Coğrafyası. :: Dünya Efsaneleri :: Araştırmalar-
Buraya geçin: